Uzakkuzey’in Çağrısı
Deniz Bora Deniz Bora’nın yaptığı bu söyleşi, Naviga dergisinin Mayıs 2019 tarihli 188. sayısında (s. 44-48) yayımlanmıştır. Ocak 2019’da Denizler Kitabevi’nden yayınlanan Soğuk Kıyılar-Kutup Toprağı Svalbard Çevresinde Seyir kitabının yazarı Ömer Bozkurt, Svalbard’ın hissettirdiklerini, ‘olağanüstü bir yalıtılmışlık izlenimi, eldeğmemişlik nedeniyle başlangıcı yaşama duygusu’ diye özetliyor. Bozkurt, 22 yıl önce ilk defa Svalbard’a gidişiyle çok özel bir doğa deneyimi yaşamakla kalmamış kendini daha iyi tanımış; ruhuna en iyi gelen doğanın Uzakkuzey olduğunu keşfetmiş. “Uygun doğa, ona uyan insanı kendine çekiyor” diyen Bozkurt ile kitabın ve Svalbard’ın yanı sıra tutkunu olduğu ticari gemi seyahatlerini de konuştuk. Profesör Ömer Bozkurt uzun yıllar sosyoloji ve kamu yönetimi alanlarında çalışmış emekli bir hoca. Sosyoloji teorisi, yönetim sosyolojisi, sanat kurumları yönetimi ve Avrupa Birliği konularında çok sayıda kitap ve makalesi bulunan saygın bir bilim insanı. Ancak onun ikinci hayatı olan coğrafya, doğabilim ve yolculuk yazını, 2005’te emekli olduktan sonra başrole geçmiş. “Erken emekli olmayı tercih ettim ve kendimi doğa, gezi ve yazı alanına verdim. İyi ki öyle yapmışım” derken gözlerindeki ışıltı görmeye değer doğrusu. Bozkurt Ankara’nın güneyinde, doğa manzaralı evinde, doğayla ilgili okuyor, yazıyor, yeni seyahatler planlıyor. Sonradan Ankara’ya taşınanlarda pek gözlenmez ama ‘gri şehri’ seviyor. Ankara’dan tek şikayeti, -bir gezgine yaraşır şekilde- yurt dışı gezilerine giderken uçuşta aktarma yapmak zorunda olması. ‘İnsan barındırmaz kıyılar’ diye de adlandırılan Svalbard’ın (Arktik Okyanusu’nda Norveç’e bağlı takımada) Bozkurt’un yaşamına dokunan bir diğer yönüyse içindeki doğa tutkusunu uyandırmış olması. Bozkurt için Svalbard gezileri öyle anlamlı ki bu seyahati yapmamış olsa, onca yazıyı, kitabı yazmayacak, çevirmeyecekti belki de. O yüzden, siz de Uzakkuzey’in yalıtılmışlığına ilgi duyuyorsanız bu kitabı kesinlikle okumalısınız. Zira Ömer Bozkurt, Svalbard’ı içselleştirmesi, işin ruhuna yakışan seyahat yöntemi ve yaşam tecrübesinin getirdiği bilgelikle sadece eşsiz bir coğrafya parçasını değil, doğanın insanı ve hayatı sorgulatan yönünü de iyi bir şekilde yansıtıyor. Özetle bu kitap, Svalbard’ın yanı sıra çok özel bir ‘yeryüzü deneyimini’ anlatıyor. 228 sayfalık Soğuk Kıyılar-Kutup Toprağı Svalbard Çevresinde Seyir, Ömer Bozkurt’un deklanşöründen doğa ve gemi seyahatlerinden fotoğraflarla okuyucusunu Uzakkuzey’e götürüyor. DB Gemilere, doğaya ilginiz nasıl başladı? ÖB Çocukluğumda gemiler hep çok yakınımdaydı. Yaşamımın ilk 12 yılı Üsküdar’da Salacak-Şemsipaşa kıyısında ve Ortaköy’de, Galatasaray İlkokulu’nda (şimdi Galatasaray Üniversitesi) geçti. Buralarda yaşayanların gözleri önünden, gün boyu, Marmara’dan Karadeniz’e doğru ya da aksi yönde seyreden gemiler geçer. Ayrıca o tarihlerde Ortaköy önlerinde demirde yatan, dizi halinde dubalara bağlı gemiler de olurdu. Bir de şehir hatları vapurlarını ekleyin. Çevrem gemilerle doluydu. Gemi ve sonra ‘deniz yolculuğu’ merakım sanırım bu nedenle gelişti. Öte yandan Salacak, Üsküdar ve Beşiktaş iskeleleri, yanaşan vapurların çımacıları, rıhtımdaki çımacının palamar halatının kasasını babanın boynundan geçirişi, gemideki çımacının vapurun ileri ve tornistan manevralarıyla iskeleye gittikçe yanaşması sırasında halatı vapurun vasatındaki çifte babalara 8 çizer gibi dolaması ve sonra bunları en az iki kere boşunu alarak tekrarlamaları; ardından küçük çelik tekerlekli sürme iskelenin gemiye sürülmesi çocukluk yaşamımın anıları arasında belli bir yer tutar. Yedi yaşında, ilkokula başlayacağım gün, Büyükada’dan vapurla Karaköy’e gelmiştim. İlk uzak yol yolculuğunu da yine aynı yıl İstanbul’dan İzmir’e yaptıydım. Galiba S/S İstanbul vapuruydu. Görüyorsunuz gemilerle dolu bir çocukluk yaşamı… Gemilere ve deniz yolculuğuna ilgim herhalde böyle gelişti. ![]() İlk iki yolculukta izlenen rotalar Doğaya ilgim ise 40’lı yaşlarımda önemli bir hastalığın ardından başladı. Doğa yürüyüşleri için kendimi yakınlardaki bir ormana atıyordum sık sık. Aslında bir ağaçlandırma sahası olan o ‘ormanda’ sınırlı fauna ile ondan biraz daha çeşitli flora vardı. Onları ayırt etmeyi, tanımayı denedim. Ama bunlar daha fazlasını görme ve öğrenme tutkusunun oluşmasına yetti. DB İlk Svalbard seyahatine ne zaman çıktınız? ÖB 1989’da İskoçya’da Aberdeen Üniversitesi’nde bulunuyordum. Oradan M/V St Clair adlı gemiyle Shetland (60°-61°K) ve Orkney Adaları’na geçtiydim. Bilirsiniz, bu adaların doğu kıyıları Kuzey Denizi’ne batı kıyılarıysa Atlantik’e bakar. O denizlere, iklim ve enlemlere kapıldım. Birkaç yıl sonra yine gemiyle Norveç Denizi yoluyla Kuzey Burnu’na (71°K) gittim. Uzakkuzey beni çok çekiyordu. Sonrasında, daha kuzeyde makul bir bütçeyle gidebileceğim tek yer Svalbard’dı (76°-80° K). Svalbard’ın doğası beni büyüledi. İnsan hep daha kuzeye gitmek istiyor, kademe kademe artıyor bu istek. 1995, 1996 ve 2015’te bu adalara üç yolculuk yaptım. Adalar çevresinde ve aralarında, toplam bir ay süren ilk iki yolculukta, anakaradan Svalbard’a gemiyle geçişi ve tekrar anakaraya dönüşü de katarsam toplam 3.563 deniz mili yol aldım. Kitapta işte bu iki yolculuğun öyküsü yer alıyor. Yirmi yıl aradan sonra 2015’te üçüncü yolculuğumu yaptım. Başlıca iki nedenle; biri sözünü ettiğim Uzakkuzey’in çekiciliği, ikincisiyse iklim değişikliğinin bu güzel coğrafyaya etkilerini gözlemleyebilme isteğiydi. DB Seyahatleri nasıl gemilerle yaptınız? ![]() Van Keulen Fiyordu’nun kuzey kıyılarından ÖB Norveç’ten Svalbard’a ilk geçişim, oraya gezi seferleri de yapan bir posta gemisiyle, M/V Nordstjernen’le oldu. O ve sonraki yıl arka arkaya Svalbard Takımadaları çevresinde ve aralarında yolculuklar ise, M/V Origo adında, 40 metre boyunda, 368 gros tonilatoluk, buza karşı güçlendirilmiş, güçlü makineye sahip, İsveç bayraklı küçük bir gemiyle yapıldı. 3,5 metrelik su çekimiyle bu gemi küçük fiyordlara girebiliyor, adalara birkaç gomina mesafeye kadar yaklaşabiliyordu. Böylece şişme botla karaya çıkışlar kolaylaşıyordu. Bu iki yolculukta gemide mürettebat dahil 20-21 kişiydik. Çok küçük bir topluluktu. Mürettebat İsveçli, buz kılavuzu Norveçli, yolcular da çoğunlukla kuzeyliydi. Güneyli bir tek ben vardım. DB Svalbard Adaları’nın sizde bıraktığı izler nelerdir? ÖB Toplam 30 gün kadar süren iki yolculuk, öz itibariyle, adaların topografik, glasiolojik (buzulları, Arktika ve Antarktika’da gerekse kıtalarda buzla kaplı toprakları inceleyen bilim dalı), hidrografik özelliklerini görme ve nüfuz edebilme çabasıyla; bir yandan da kırılgan florasını ve günümüzde tehdit altındaki faunasını, hem denizde -foklar ve morslar- hem karada -ayılar, geyikler, tilkiler-, hem de havada ve kayalık yarlardaki yuvalarında -kuşlar- buzlanın ulaşılan kenarında (Barents Denizi’nde kutup ayıları) gözlemleme çabasıyla geçti. Bu faunayı doğal habitatlarında çok yakından gözlemlemek bir ayrıcalıktı. Bir de yolculuk boyunca durakların seçiminin ve karada geçirilen sürelerin önceden programlanmamış, dolayısıyla kısıtlanmamış olduğunu da eklemeliyim. Bunlar, koşullara göre kaptan ve buz kılavuzu tarafından -ikinci yolculukta doğa rehberi tarafından- yolcuların da görüşü alınarak saptanıyordu. ![]() Austfonna Buzulu’nda bir düşen-su Svalbard bende, muhteşem bir doğa, olağanüstü bir yalıtılmışlık izlenimi, el değmemişlik nedeniyle başlangıcı yaşama duygusu -isterseniz yanılsaması deyin- gibi izler bıraktı. Ama birinci yolculukta Hinlopen Boğazı’nın güney ağzındaki Kiepert Adası’nda buz kılavuzumuz Helmer Kristensen’in ayı saldırısı sonucu ölümüyse acı veren korkunç bir anı olarak zihnimde kazılı. DB Yolculuğun başka zorlu yanları var mıydı? Deniz şartları nasıldı? ÖB Bu yolculuklar esas olarak yabanıl doğa yolculuklarıydı. Karadaki her deneyim, hayli zorlu zeminlerde, tundrada permafrost’un (sürekli donmuş toprak) 30-40 santimetre üstünde bataklık haline gelmiş yüzeyde, taşlı alanlarda, karlı zeminde, inişli çıkışlı uzun yürüyüşler gerektiriyordu. Ayrıca ayı saldırısına karşı müteyakkız olmak bir zorunluluktu. Nitekim yukarda belirttiğim gibi buz kılavuzumuzu ayı saldırısı sonucunda kaybettik. Havanın günlük güneşlik olduğu nadirdi. Görüş mesafesi çoğu zaman çok uzun değildi. Ufukta, bulutlarla deniz yüzeyi ve karaları birbirinden ayırmak çoğu zaman kolay olmuyordu. O enlemlerde denizler, özellikle Barents ve Grönland denizleri hayli rüzgârlı olabiliyor. Fırtına ve şiddetli fırtına derecelerinde (8-9 Beaufort) rüzgârları yaşadık. Ama kaptana sorarsanız bunlar sadece fırtınaya yakın rüzgârdı! Hastalandığım oldu. Tabii, rüzgâr olmasa da o denizlerde ölü dalgalar dolayısıyla gemi her zaman yalpaya düşer, baş-kıç vurur ama bu rahatsız edici değildir. Nihayet iki yerde yolumuzun, erkenden güneye inmiş buzul tarafından kesildiği oldu ve rotamızı başka yerlere çevirme zorunluluğu doğdu. Geminin konforunu sorarsanız, pek parlak sayılmaz, kamaram dört metrekare kadardı. Ancak biz, mürettebat ve yolcular (aralarında bir ayrım olmuyordu) hayatımızdan hep memnunduk. İstediğimiz zaman kaptan köşküne çıkıyor, istediğimiz zaman mutfağa girebiliyorduk. DB Başka nerelere seyahatler yaptınız? ÖB Svalbard’dan sonra bazı yabancı kentlere mesleki nedenlerle yolculuklar dışında, sadece gemilerle yolculuk yaptım ve bunlardan bazılarını da yazdım. Okyanusbilim gemisiyle (N/O Marion Dufresne) Hint Okyanusu’nun güneyinde Crozet ve Kerguelen Takımadaları’na, sonra Saint-Paul ve Amsterdam adalarına; bir kuru yük gemisiyle (M/V İrma) Hollanda’dan, Atlantik ve St. Lawrence Irmağı’ndan ve Büyük Göller’den geçerek geçerek Superior Gölü’nün güneybatı ucunda Duluth’a; bir kutu yük (konteyner) gemisiyle Hamburg’tan Reykjavik’e, bir başkasıyla Buenos Aires’ten ve Macellan Boğazı’ndan geçerek, Şili’de San Antonio’ya; küçük bir yolcu gemisiyle (M/V Alla Tarasova) Amazon Irmağı’nda Belem’den Peru’nun Iquitos kentine; bir büyük yelkenliyle (S/V Stad Amsterdam) Cenova’dan Porto’ya… DB Yelkenli veya motoryat, teknelerle gezmeyi düşündünüz mü hiç? ÖB Ben denizci değilim, sadece gemileri ve uzak denizleri seven bir deniz yolcusuyum. Gezi gemileriyle yapılan gezilerini düşünmedim. geriye ticari gemiler, şilepler kalıyor. Aslında yelkenliyle de gezdim; yine ücretli yolcu olarak. Dünyanın en güzel yelkenlilerinden Stad Amsterdam ile Cenova’dan Porto’ya 10 günlük bir seyrim var. Hem ücret ödemiştim hem de iki vardiyada toplam sekiz saat vardiya çavuşunun nezaretinde düz güverteci görevi yapıyordum. Üstelik yemekler de kötüydü ama gemi ve yelkenle seyir harikaydı. Bu bazı seferlerinde yolcu kabul eden birçok büyük yelkenlide geçerli bir uygulamadır. Bu seyahati Aralık 2016’da Yeni Deniz Mecmuası için kaleme almıştım. DB Özellikle de ticari gemileri tercih ediyorsunuz sanırım… ÖB Benim seçtiğim türden gemilerde seyahatin çekici yanları vardır. Yolcu pek az olduğu ve hatta çoğu zaman tek yolcu siz olduğunuz için kaptan köşküne her an çıkabiliyorsunuz. Seyri izlemek çok önemli. Mesela kılavuz eşliğinde Macellan Boğazı’nı geçerken dar bir mevkiinde şileple karşı karşıya geldiğimizde kaptan köşkünde bulunmak pek heyecanlıydı. Kılavuzun verdiği talimatı kaptan emre çevirip serdümene verdiğinde, serdümenin yaptığı hareketlerin sonucunu siz geminin pruvasında ve kıçında görüyorsunuz. Arkaya baktığınızda geminin dümen suyunun kavisini, pruvaya baktığınızda iki şamandıranın tam ortasından geçtiğini görüyorsunuz. Haritaya baktığınızda ise hangi kıyıda olduğunuzu, hangi adanın yanından geçtiğinizi görüyorsunuz. Bu diğer gemilerde olacak bir şey değil. DB Gemilerde nasıl bir yaşam var yolcular için? ÖB Şileplerde gemici-zabitan arasında ciddi mesafe var. Siz gemilerde zabitanın parçası haline geliyorsunuz. Kaptanın masasında ağırlanıyorsunuz. O masada çarkçı başı, birinci mühendis, birinci zabit ve varsa kılavuz yer alıyor. İkinci çarkçı bile olmuyor çevrenizde. Ama bazılarında durum farklı, Svalbard’a gittiğim M/S Origo’da gemide mürettebat dahil 20 kişiydik. Hepsi birbirine karışıyordu. DB Bu seyahatleri nasıl ayarladınız? ÖB Şileplerde para karşılığı yer ayarlayan özel şirketler var, biri Hamburg Süd mesela. Ancak Türk gemileri yolcu kabul etmiyor. Davet edilirseniz ya da kaptan ya da zabitanın ailesindenseniz girebiliyorsunuz. Türk Bayraklı bir kuru yük gemisiyle ilk kez 2016 yılında, davetli olarak Doğu Akdeniz seferine katılmıştım. Arkas Denizcilik’in M/V Saskia A. adlı gemisiydi. Svalbard’a gittiğim Origo’daki yerimi ise Svalbard Travel diye bir ajans aracılığıyla ayarladım. Okyanusbilim gemisiyle Kerguelen Takımadaları’na da Fransa’da bir şirket vasıtasıyla gitmiştim. Bir hidrografya gemisiydi, sadece sekiz-on yolcu alıyordu. DB İyi bir denizcilik okurusunuz aynı zamanda. Okurlarımıza önerebileceğiniz kitaplar nelerdir? ÖB Doğrusunu isterseniz Naviga okurlarının bu literatüre hâkim olduklarını düşünüyorum. Onun için Türk ve yabancı yelkencilerin uzak denizlere seferlerini konu alan kitapları saymayı gereksiz buluyorum. Daha çok Türk ticaret bahriyesine ilişkin beni etkileyen birkaç kitabı belirteyim: Kaptan Ünal Celasin’in eğitsel yönü de bulunan anıları, Viya Böyle…; ticaret bahriyesinde gemi sıra düzeninin altlarında yer alan gemicilerin deneyimleri konusunda sanki haykırış niteliğinde bir kitap: Güverte Lostromosu Ramazan Çebi’nin, Denizcinin Hayatı-Bir Gemi Reisinin Anıları ve Türkiye’de gemi yapımı konusunda çok değerli bir belge: Ali Can’ın, Bir Tersane Bir Hayat adlı kitabı. Bunlara belki Mustafa Pultar’ın Denizin Dili, Denizin Yazısı’nı da ekleyebilirim. Son olarak da yakın zamanda okuduğum Osmanlı bahriyesinin bir eğitim seferini aktaran gerçekçi bir kitap: Yeniçeşmeli Hafız Faik Efendi’nin İstanbul’dan Bombay’e Bir Osmanlı Fırkateyninin Keşif Seyahati başlıklı kronolojik anlatısını önerebilirim.
|