Sanat Ve Saray: Osmanlı İpek Dokumaları

[Bu yazı, Finansal Forum  gazetesinin 16-17 Şubat 2002 tarihli, Pazar ekinde yayımlanmıştır]

 

İpek, Osmanlı Dokuma Sanatı[1], göreni, eline alanı, inceleyeni, okuyanı etkileyen bir kitap. İlkin kitabın kendisi bir nesne olarak çok güzel. Ağır kağıda, in-quarto basılmış; yüzlerce renkli ve siyah beyaz fotoğraf içeriyor; özenle ciltlenmiş; al, altın ve kurşuni renklerde, çintemani desenli ve altınlı kılaptanla dokunmuş bir kemhânın fotoğrafını taşıyan parıltılı bir gömlek içinde sunuluyor. Kitabın fiziki yapısının etkisi altında kalmamak mümkün değil. Bu etki altında, korumaya özen göstererek muhtevasını incelemeye başlayınca, ardı ardına başka keyifler duyuluyor. Kitapta, XV-XVII. yüzyıllarda Osmanlı ipekli dokumacılığı ve bu iktisadi faaliyeti çevreleyen tarihi, siyasi, toplumsal, teknolojik ve estetik unsurlar inceleniyor. Bu inceleme çok ayrıntılı bir biçimde gerçekleştirilmiş. Çalışma, kullanılan kaynakların çokluğu, incelenen örneklerin yeraldığı koleksiyonların coğrafi dağılımının genişliği açısından da okuyucuyu etkiliyor. Neredeyse eksiksiz bir inceleme izlenimi ortaya çıkıyor. Böyle bir çalışma ancak, geniş bir araştırmacı grubunun ortaklaşa çabasıyla gerçekleştirilebilirdi. Nitekim kitabın künyesinde adları bulunan iki Türk, iki de Amerikalı yazar dışında, Polonyalı ve Rus uzmanlar, uluslararası ipekli kumaş ticaretine ilişkin bölümlerine katkıda bulunmuşlar[2]. Çalışmanın, kumaşların dokunmasına ve boyaların üretimine ilişkin bölümünde de başka uzmanların katkıları var[3]. Böylesine bir uluslararası grup çalışması kitabın İngilizce hazırlanmasını herhalde zorunlu kılmıştır. Ama böylece kitap Türkçe baskısıyla aynı anda İngilizce yayınlanarak, İngiltere’de ve ABD’de de -ve herhalde daha birçok ülkede- piyasaya çıkartılabilmiştir. Bu yanıyla Osmanlı tarihinin klâsik dönemine ait çok değerli bir kaynak, dünya bilim çevrelerine sunulmuş olmakta; daha geniş bir “sanat sever” kitlesine de, Osmanlı sanatı, görkemli bir biçimde tanıtılmaktadır.

Saray ve İpek Dokumalar

ipek_2Osmanlı İmparatorluğu’nun klâsik döneminde ipekli dokuma alanında ulaşılmış bulunan yüksek nitelikli üretimi ve ipekli dokumanın gerek zenginliği gerekse siyasal gücü yansıtışını vurgulayan Giriş bölümünde, “Kumaşların Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisinde ve halkının sosyal düzeninde oynadığı önemli rolün yanı sıra, sanatsal olarak da Türk sarayındaki en önemli görevi [nin], kudret ve düzeni yansıtmak” olduğu ileri sürülüyor (s. 19). Nitekim “Osmanlı Saray Yaşamında Törenler ve Kumaşlar” başlıklı birinci bölümde bu yargıyı temellendiren çok sayıda kanıt sıralanmaktadır. Cenaze, cülus, kılıç kuşanma, alaylar, cuma selâmlığı ve nihayet savaş giysilerinin yanı sıra bu bölümde, padişah ya da şehzadelerin geçecekleri yollara serilen kumaşlar ile, değerli kumaşlardan yapılmış giysilerin, ödül ya da onurlandırma aracı gibi, ve belli bir mevki sırası gözetilerek üst görevlilere armağan edilmesi ve bir de gene bu hilatların bir tür diplomatik hediye olarak yabancı ülke elçi ya da heyetlerine, temsil ettikleri devletin önemine göre değişen nitelik ve sayıda sunuluşu konu edilmektedir. Kitabın “Osmanlı İpekçiliği” başlıklı ikinci bölümünde, ilkin Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu komşularıyla ipekli kumaş ve ham ipek ticaretine ve bu ticaretin hem Osmanlı hem de Safeviler İran’ı için önemine değinilmekte, ardından ipekçiliğin üretim ve ticaretinin örgütlenişi, o arada İstanbul’da, sarayın denetimi altında, saray için üreten ehl-i hiref incelenmektedir. “Hem Bursa’da hem de İstanbul’da üretilen kumaşların en büyük müşterisi saray”ın (s. 175), üretimin gerek estetik yönüne, gerekse örgütlenişine etkisi vurgulanmaktadır.

Ticaret ve Teknoloji

Osmanlı ipekli dokumalarının Rusya ve Polonya ile daha çok tek yönlü, buna karşılık Venedik, Floransa ve Ceneviz’le çift yönlü ama ithal ağırlıklı ticaretini konu alan bölümde, o ülkelerde gerek saraylar ve kilise, gerekse kişilerin tüketim alışkanlıkları ile “modalar” konusunda ilginç bilgiler yeralıyor. Ticaretin hangi koşullarda, hangi yollardan, kimler tarafından gerçekleştirildiği ve bu ticarete monarkların müdahalesi inceleniyor. Teknoloji ağırlıklı dördüncü bölüm, ham ipek üretimi, ipliklerin bükülmesi, boyanışı, kılaptan (altın ya da gümüş sırma katılarak eğrilmiş iplik) üretimi, boyaların hazırlanışı, kumaşların dokularını ve dokuma aygıtlarını konu almaktadır. Bu bölüm, teknolojinin yanı sıra, boyar maddenin elde edildiği bitkiler ile bunlar üzerinde yaşayan ve gene boyar madde elde edilmesinde kullanılan asalakların tanımlandığı ve konunun doğabilimle ilişkisini parlak bir biçimde kuran çok ilginç verilerle yüklüdür. Kitabın son bölümü dar anlamda bir teknik sanat tarihi niteliğindedir. Burada Osmanlı kumaşlarının üretim tarihlerinin belirlenmesine ilişkin metodoloji, bir katalog, Topkapı Sarayı Müzesinde muhafaza edilmiş sultan giysilerine iliştirilmiş etiketler, kumaş desenlerinin ayrıntılı betimlemesi ve kitabın ilk bölümünde yeralan 107 renkli fotoğrafa konu olan kumaşların teknik analizleri yeralmaktadır. Osmanlıca terimler ile diğer terimleri kapsayan iki bölümlü bir sözlük, bir kaynakça ve dizin kitabı tamamlamaktadır.

Özenli bir Çalışma ve Yayın

ipek_3Türkiye’nin olağan koşullarında, çok yüksek maliyeti nedeniyle salt bir yayıncılık kuruluşunun üstesinden gelmekte zorlanacağı bu kitap, bir özel bankanın, Türk Ekonomi Bankası’nın desteğiyle gerçekleşmiştir. Ayrıca burada söz konusu olan desteğin sadece yayına destekten ibaret olmadığı anlaşılıyor; bu olağanüstü güzellikteki yayınla kamuoyuna sunulan araştırmanın kendisi de bu kuruluş tarafından sağlanan olanaklarla yapılabilmiştir (bknz. Önsöz ve s. 322). TEB, bundan on yıl kadar önce benzer bir çalışmayı İznik çinileri konusunda gerçekleştirmişti[4]. Bu kitapla da Osmanlı sarayının ihtiyaçlarını karşılayan bir başka manüfaktürün ve Osmanlı uygarlığının bir başka dalının, tarihi, toplumsal ve estetik rölövesi, etraflı biçimde ortaya konmuş olmaktadır. Bu çalışma, Batı sanat yazınında -faydacı yönü ön plâna çıkarılarak- alt sanatlar (arts mineurs) olarak adlandırılan bu dalların görkemini kanıtlamaktadır. Bu kitabın başarılı bir başka yönü de içerdiği görsel malzemenin yüksek niteliği ve bolluğudur. Ayrıca bu malzemeye ilişkin bilgiler ayrıntılıdır. Bunun yanı sıra fotoğrafların ve çizimlerin özenle numaralanmış, ilgili bilgilerin de malzemenin yakınına yerleştirilmiş olması nedeniyle bu bilgilere kolayca ulaşılabilmektedir. Böylece görsel unsurlardan yararlanma en üst düzeye çıkabilmektedir. Bu yayının, sanat tarihi alanına, Osmanlı sanatı konusunda önemli ve özgün bir katkı olduğunu sanıyorum. Bu katkının özgünlüğü, inceleme konusunu, XV-XVII. yüzyıllarda Osmanlı dokuma sanatını, estetik ve teknolojiden -toplumsal yapıdan geçerek- dış politikaya kadar genişleyen bir bağlamda ele almasıdır. Usta işi bir çalışmadır.

Pekiyi Kusursuz mu?

ipek_4Ne yazık ki bu olağanüstü eserin Türkçe çevirisi, kitabın genel niteliğine uygun düzeyde değildir. Hem cümle yapısında, hem sözcük seçiminde, hem anlatımında, hem yazımında okuyucuyu rahatsız eden, giderek kimi zaman anlamayı güçleştiren yanlışlar ve özensizliklere, kelime kelime çevrilmiş izlenimi veren cümlelere, (sanki “anlaşılmadan çevrilmiş” gibi geliyor bazıları) sıkça rastlanmaktadır. Bu yazının sınırları içinde bu yargıyı örneklerle temellendirme gereğini duymuyorum. Hem sıkıcı, hem de belki biraz insafsızlık olurdu. Ama bu çeviri ciddi bir biçimde gözden geçirilebilseydi başta değerli araştırmacılar ve yayıncılar, herkes çok kârlı çıkardı. Öte yandan yayıncının gözünden kaçan bazı küçük hatalar da bu denli iddialı bir eserde bulunmamalıydı: Desenlerle ilgili bölümde “şekil 284” ile “şekil 286” arasında “figure 285″in yeralması (s. 297); abecesel sıralı kaynakçada Krakov’un, Coomaraswany ile Curatola arasına yerleştirilmesi, Çağatay ve Çağman’ın Cezar ve Chardin’den önce gelmesi vd. Çalışmanın çok geniş bir kaynakçaya dayalı olduğunu belirtmiştim. Okuyucu metin içinde dipnot numaralarıyla bu kaynaklara yönlendirilmektedir. Ancak dipnotlar kitabın sonuna yerleştirilmiştir. Üstelik dipnotlarda da “Amerikan sistemiyle” kaynak esere gönderme yapılmakta, yani sadece kaynağın yazarının adı ve yayın yılı verilmektedir. Bu durumda -dipnotlara meraklı- okuyucu, oradan da en sondaki kaynakçaya gitmek zorunda kalmaktadır. Başka bir deyişle gönderilen kaynağa üç adımda ulaşılmaktadır. Bu pek doğru bir gönderme yöntemi sayılamaz. Kaldı ki bazı dipnotlar, bilgi dipnotları niteliğindedir. Bunların metin sayfalarında yeralmaları çok daha yerinde olurdu.

Önemli Bir Katkı ve Görkemli Bir Kitap

ipek_5Ama bu gibi eleştiriler kitabın değerini ve önemini -mükemmeliyetçileri üzse de- çok fazla etkilemiyor. Osmanlı sanat tarihi yazınına önemli bir katkı niteliğindeki bu yapıt, uzman olmayan geniş okuyucu kitlesi için de çok ilginç ve herhalde çağdaş tarih anlayışı içinde kaleme alınmış meraklı bir okuma fırsatı sunuyor. Örneğin kitabı okuduktan sonra, eski minyatürlere ya da gravürlere veya tablolara bakış biçiminiz değişiyor. Bunların size ulaştırdığı bilgi yükü genişliyor. Öte yandan bu gibi malzemeleri değerlendirmeniz için de size yeni temeller sağlıyor. Ayrıca «güzel kitap» meraklıları için de bir düş nesnesi bu kitap.

 


[1] Nurhan Atasoy, Walter B. Denny, Louise W. Mackie, Hülya Tezcan, İpek, Osmanlı Dokuma Sanatı, (Çev. R. Alp, A. Kardiçalı), TEB İletişim ve Yayıncılık A.O. İstanbul. (Azimuth Editions ltd.) Londra, 2001. 36.5×26.5 sm, 360 s. (Kaynakça, dizin ve kullanılan terimler sözlüğü de içeriyor.)
[2] Beata Biedronska-Slotowa ve Ina Vishnesvskaia 
[3] Şerife Atlıhan, Harald Böhmer, Milton Sonday.
[4] Nurhan Atasoy, Julian Raby, İznik Seramikleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü gözetiminde, Alexandria Press, Londra, 1989. 384 s. (Kaynakça ve dizin de içeriyor.)