|

[Bu yazı Hürriyet Gösteri dergisinin2013 yılı (Nisan-Mayıs-Haziran) sayısında (S.309) yayınlanmıştır
Kimi kitapların talihi çok açık oluyor. Daha kitapçılara dağıtılır dağıtılmaz, neredeyse haftasında ya da hemen sonrasında, tuğla gibi kitaplar için, hemen bütün gazetelerin kitap eklerinde tanıtım/eleştiri yazıları yayımlanıyor. İnsanın neredeyse bir sihirli değneğin varlığına inanası geliyor. Gerçi bunlar arasında derinliği olan yazılara sık rastlandığı ileri sürülebilir mi bilemem. Eleştiri/değerlendirme çabasından çok, yazarının büyük boy fotoğraflarıyla süslü, tanıtım amacına yönelik yazılar oldukları izlenimi doğuyor. Kimi kitaplarsa bu “anında ve yaygın” ilgiden mahrum kalıyor ne yazık. Özellikle, roman ya da diğer kurgusal yapıtların dışında kalan kitaplar için, (belki birkaç anı/biyografya kitabı, güncel siyasi incelemeler ayrı tutulabilir) bu tür bir ilginin nesnesi olma ihtimali pek düşüktür. Bu yazının konusunu oluşturan kitap* işte bu sonunculardan biri; ayrıca yayımlanalı tam on yıl oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse bu yazıya, kitabın yayımlandığı yıl başlanmış, yüz, yüz elli kelimelik bir metin yazılmış, birkaç gün sonra yeniden ele alınmak üzere, kitabın arasına konulmuş ama sonra, hep olduğu gibi, araya başka işler girmişti. Geçenlerde, kitaplığımda dolanırken kitabı yeniden keşfedince, yarım kalmış o yazıyı tamamlamak istedim. Kanımca bu kitap aradan geçen bunca yıla rağmen önemini koruyor. Eserin önsözü ve sunuş yazısındaki bilgilerden, kitabın bir sergi dolayısıyla hazırlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu sergi, Muharrem Kayhan’ın antik sikkeler koleksiyonundan seçilmiş parçalardan oluşmaktadır ve İstanbul’da Sadberk Hanım Müzesinde açılmıştır. Ne zaman açıldığı kitapta kayıtlı değildir; 2003 yılı ilkyazında açılmış olması muhtemeldir. Bu kitap başlıca iki açıdan dikkat çekici ve hayranlık uyandırıcıdır: Bu yayınla bir yandan görkemli ve önemli bir koleksiyon tanıtılmakta, bir yandan da ülkemizde nümismatik (( Nümismatik sözcüğü, eski madeni para, sikke ve madalyalara ilişkin araştırma ve bilgi alanını belirtir. Tarih biliminin alt dallarından ve önemli bilgi kaynaklarından biridir. Bu alanda çalışanlara nümismat denir.)) yayınları alanında birkaç yönden örnek oluşturacak bir eser ortaya konmaktadır.
Koleksiyonun niteliği
 Gümüş bir Karia sikkesinde defne taçlı Apollon tasviri
Giriş bölümünde yazar Koray Konuk, Muharrem Kayhan koleksiyonunun “Türkiye’deki en önemli ve dört başı mamur koleksiyonlardan” biri olduğunu belirtmektedir (s. 15). Ama bu uzman yargısı olmaksızın da, nümismatikle biraz ilgili birileri için, sadece kitabı inceleyerek bu koleksiyonun, en azından kişisel koleksiyonlar arasında en önlerde geldiği ve en etkileyicilerden biri olduğu sonucuna varmak zor olmasa gerek. Gerçekten bildiğim kadarıyla Türkiye’de, bu türde ve çapta, ayrı bir yayına konu olan başka bir özel koleksiyon da yoktur. Son yıllarda sayıları artan özel müzelerin bir bölümünde nümismatik malzemeye yer verilmektedir. Ancak onların koleksiyonlarında da, en azından şimdilik, “dar bir tematik çerçevede bu ölçüde yoğun” bir fon bulunması zordur. Koleksiyonun –en azından sergilenen ve bu kitapta tanıtılan bölümü itibariyle- önemli özelliği belli bir tarihsel dönem ve coğrafyayla sınırlı tutulmuş olmasıdır. Bulunan her şey katılmış değildir. Ayrıca pek muhtemelen bu koleksiyon dünya ölçülerinde de etkileyicidir. Nitekim “metni gözden geçirip gerekli düzeltmeleri yapması” istendiğine göre (s. 6), bilgisine güvenilir bir başka nümismat, Richard Ashton, kitaba eklenen sunuş yazısında, koleksiyonun, Lydia Krallığı’nda MÖ VII. yüzyılda başlayan sikke darbı kültürünün, Helenistik döneme kadar üç yüzyıl süresince gelişimini izlemeye imkân verdiğini ileri sürmektedir. Öte yandan bu sikkelerden bazılarının eşiz (tek örnek) oldukları belirtilmektedir. Bu iki unsur koleksiyonun önemini yeterince kanıtlıyor.
 MÖ III. yüzyıldan bir Miletos altın sikkesinde miğferli Athena tasviri
Kaldı ki bu sergiden ve bu sergi kitabından önce, koleksiyonun tamamı öncelikle araştırmacılara yönelik bir “bilimsel katalogun” da nesnesi olmuştur. Bin iki yüzden fazla sikkeyi kapsayan sözkonusu katalog, İngiltere’de Sylloge Nummorum Graecorum adı altında 1930’larda başlatılan bir yayın dizisinde Türkiye’den ilk katkı olarak 2002 yılında yayınlanmıştır.
Kitabın niteliği
Yukarda, bu kitabın bir örnek oluşturduğu belirtilmişti. Bunu sağlayan özelliği, nümismatik bilgisinin tarih bilimi için kaynak olma özelliğini mükemmel biçimde göstermesidir. Nitekim bu yayın her ne kadar bir sergi katalogu olsa da, sadece bakılmakla kalmamakta, bir tarih kitabı gibi okunmaktadır. Oysa bu özelliğin birçok nümismatik yayında bulunması zordur. Numismatik alanındaki yayınların genişçe bir bölümünde, genel bir girişten sonra çalışmanın konusunu oluşturan sikke, madalya ya da madalyonların ön ve arka yüzlerinin (tuğra ve yazı yüzlerinin) betimlemesiyle, üzerindeki yazı ve resimlerin çözümlenmesiyle yetinilir. Hangi metalden darbedildiği, ağırlığı ve boyutları verilir. Türkiye’de bu alandaki önemli eserlerin birçoğu için bu yargı sanırım geçerlidir. Türkiye’de bir ilk olan, İ. Galip Edhem’in 1894 yılında Türkçe ve Fransızca yayımladığı, Müze-i Hümayun’daki İslam sikkeleri katalogu bunlardandır. ((İ. Galib Edhem, Musée Impériale Ottoman Section des Monnaies Musulmanes. Catalogue des monnaies turcomanes, (Fransızca nüshanın,1978 yılında yapılmış tıpkıbasımı, Arnaldo Fori Editore, İtalya. 176 s. 8 levha).)) Nuri Pere’nin Osmanlılarda Madeni Paralar (Yapı Kredi Bankasının Osmanlı madeni paralar koleksiyonu) ((Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayi A.Ş., İstanbul 1968. 310 s. +96 levha.)) adlı eseri ve Galip Edhem’den yıllar sonra aynı koleksiyonu daha geniş kapsamla yeniden yayımlayan değerli iki nümismatın, İbrahim ve Cevriye Artuk’un büyük eseri, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Teşhirdeki İslami Sikkeler Kataloğu ((Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, 2 cilt, İstanbul 1971, (972 s. 108 levha). )) da aynı türde bir eserdir. Ama bu durum, sayılan eserlerin değerini ve yararını kesinlikle azaltmaz. Sadece kapsamlarını belirten bir gözlemdir. Koray Konuk’un eserindeyse, sikkelerin fiziki ve görsel niteliklerinin tanımlanmasının yanısıra, bunların birçoğu için özlü bilgiler de verilmektedir. Böylece sikkelerle birlikte, nerede bulunmuş olduğu, onların öğrettikleri, ya da her sikkenin tarih bilgisine katkısı da ortaya konmaktadır. Kimi zaman da darbedilen sikkenin özellikleri tarihsel verilerle açıklanmaktadır. Kanımca yapıtın değerini arttıran temel özelliği budur.
 MÖ VI. Yüzyılda, Lydia Kralı Kroisos –Krezüs- döneminde darbedilmiş bir gümüş sikkenin ön yüzünde boğuşan aslan ve boğa tasviri
Örneğin MÖ VI Yüzyılın ilk yarısında İonia’da, basıldığı belirlenen elektron ((Elektron, altın ve gümüşün ağırlıkta olduğu bir alaşımdır. Manisa ilinde, Sart dolaylarındaki ırmakların alüvyonunda (Eskiçağ’da) doğal halde bulunduğu ve Sart çayından elde edilen doğal elektronun, %70-83 altın, %30-17 gümüşten oluştuğu belirtiliyor (s. 18, 34). )) 1/3 stater’in değişim aracı olarak kullanılan damgalanmamış değerli metal parçalarından, darbedilmiş sikkeye geçişin ilk örneği olduğu vurgulanmaktadır (s. 19). İonia’da, yeniden elektron sikke darbı, Miletliler ve Efeslilerin MÖ V. yüzyılın hemen ilk yıllarında Pers imparatoru Dareios’a (I. Darius) karşı başkaldırılarıyla (kanıtlamamış bir varsayım olduğu kaydıyla) ilişkilendirilmektedir (s. 46). Ön yüzünde, Büyük İskender’in generallerinden birinin karısı Arsinoe’nin başının yandan görünümünün kazındığı ve MÖ 290-281 yıllarına tarihlenen bir gümüş sikke (s. 53), Helenistik dönemde (kabaca Milâttan önceki 300 yıllık dönem) kentlere hükümdarların ya da onlarla ilgili birinin adının verilmesi uygulamasını örneklendirmektedir. Bir başka ilginç nokta, Knidos’un (Datça) hemen yanında yaşamış ve kendilerini “yarımada sakinleri” diye adlandırmış bir topluluk hakkında günümüzdeki tek bilginin, birkaç yazıt dışında, “Knidos sikkeleri gibi Aigina sisteminde basılmış bir avuç sikkeye” dayandığına ilişkin açıklamadır (s. 96). Katalog metni de çok bilgilendiricidir. Batı Anadolu’da Lydia Krallığında ilk elektron sikkelerin basımında kullanılan teknik, daha sonraya tarihlenenlerin yüzlerindeki figürlerin gelişimi, İonia ve Karia’nın sikkelerinde desenlerin bir sabit değerin simgesi olması, kullanılan metal pulların değerli maden oranlarında dönüşümler ve bunların günlük yaşamda kullanımına, yüksek metal değerine sahip olanların işlevine ilişkin bilgiler ilgiyle okunmaktadır. Daha sonra elektron sikkeler yerine salt altın ya da gümüş sikkelerin dolaşıma çıkması, Batı Anadolu’da Perslerin egemenliği altındaki gelişmeler, genel bir tarih anlatımı olarak değil, doğrudan konuya (sikke darbı ve dolaşımına) ilişkin bir metin biçiminde kaleme alındığından metnin yararı artmaktadır. Ama bu dar odaklılık, gene de, metnin, en azından hayli yüksekten, bir Batı Anadolu Eskiçağ tarihi olarak okunmasına engel değildir.
 MÖ II. yüzyıldan bir gümüş Magnesia tetradrahmisinin ön yüzünde yarım taçlı Artemis tasviri.
Bu kısa yazıda bu türden örnekleri çoğaltmak ne mümkün ne de gereklidir. Ama belirtilmesi mutlaka gerekli bir başka nokta, bu kitap/katalogda ikonografik malzemenin (fotoğrafların) güzelliğidir. Sikkelerin gerçek boyutlarından çok daha büyük boyutlardaki bu fotoğraflar, sikke darbı sanatının fevkâlâde güzel erken örneklerini, bir büyütece gerek duyurmadan gözler önüne sermektedir. Gerçi kitabın son bölümünde (s.171-204) sikkelerin bire bir boyutta fotoğrafları da bulunmaktadır Ama gene de fotoğrafları ve ağırlıkları verilen sikkelerin çapları ve beyzi biçimlilerin de boyutları verilseydi daha iyi olabilirdi. Bu kitap, içerik açısından örnek oluşturmanın yanında, biçim olarak da bir ölçü koymuş gibi görünmektedir. Nitekim bu yayından altı yıl sonra yayımlanan bir başka numismatik yayınla bunun arasında biçimsel açıdan büyük bir benzerlik sezilmektedir. ((Pierre Willemart Sikke Koleksiyonu, (iki dilde basım) (La collection de Monnaie de Pierre Willemart), Suna ve İnan Kıraç Vakfı yayını, İstanbul 2009.)) Kitapta yeralan kısa özgeçmişinde, yazar Dr. Koray Konuk’un Belçika ve İngiltere’nin saygın üniversitelerinde eğitim gördüğünü ve gene yurt dışında önemli bilimsel kuruluşlarda, numismatik alanında görev yaptığı belirtiliyor. Kitabın ulaştığı yüksek düzey böylece belki kısmen açıklanmış oluyor.
Sikke koleksiyonu ve koleksiyoncular
Bitirmezden önce ülkemizde koleksiyoncuların karşılaştıkları bürokratik güçlüklere de kısaca değinmek istiyorum. Türkiye’de Sultan Abdülmecit döneminden, demek ki Mecidiye sistemine geçişten önce (hicri 1255) Anadolu’da darbedilmiş, bütün uygarlıklara ait sikkelerin koleksiyonu izne tâbidir. Sahip olunan her sikkenin, fotoğraflarıyla birlikte (biri müzede bulunan) çift defterlere kaydı, koleksiyoncunun bağlı olduğu müze müdürlüğüne bildirilmesi, ve müze yetkilileri tarafından her yıl denetlenmesi zorunludur. Koleksiyoncu bu kayıtlı parçalardan sorumludur. Birini kaybedecek olsa, müzeden eski eser çalmış gibi yargılanır. Koleksiyonunu evinde saklayan biri, başka bir eve taşındığında, yeni evinin müfettişlerce görülmesi ve onay alınması gerekir; ayrıca adres değişikliğinin kabulü için belli bir harç ödemek zorundadır. Elde ettiği bir parçayı satamaz; önce müzeye önermek zorundadır. Ancak onun onayıyla, bir başka kayıtlı koleksiyoncuya satabilir. Öldüğünde aynı boğucu sorumluluk varislerine geçer. Kısaca bir koleksiyoncunun eli kolu bağlıdır. Çoğu koleksiyoncu sonunda pişman olur.
 MÖ V. yüzyıldan bir Mylasa (Milas) sikkesinin arka yüzünde kırkayak figürü
Bu boğucu mevzuatın amacına ne ölçüde ulaştığı, ülkemizde ne yazık ki yaygın olagelmiş eski eser kaçakçılığını ne ölçüde engellediği ölçülmemiştir. Ama Türkiye’de eski sikke koleksiyonculuğunu caydırıyor ve belki de bu nedenle tam da aksi sonucu doğuruyor olması kuvvetle muhtemeldir. Başka birçok nedenin yanısıra sadece bu nedenle bile, söz konusu koleksiyonu meydana getiren ve onu koruyan Muharrem Kayhan da en az bu değerli çalışmanın yazarı Koray Konuk kadar övülmeli ve kutlanmalıdır.
* * *
Bunun gibi bilgi yüklü sergi kataloglarını önemsiyorum ve onlardan çok şey öğreniyorum. Yakın zamanda elime geçen iki sergi katalogu, Viyana’da Museum Für Völkerkunde’de (2010) ve Bern’de Musée historique’te (2010-11) açılmış “James Cook ve Pasifik’in Keşfi” sergisiyle (2010-2011), Ekim 2012’de Paris’te Bibliothèque nationale’de açılan “Eski Deniz Haritalarının –Portolanların- Altın Çağı” sergilerinin katalogları beni günlerce denizlerde dolaştırmıştı. Karun’dan Karia’ya ise görsel malzemesi ve güzel sunumuyla, yıllar önce, 1789 Devrimi’nden kalma bir kaç bakır sol’ü, ya da III. Mustafa döneminden gümüş bir çifte zolta’yı avucumda tuttuğumda, duyumsadığım türden keyifler vermiştir. (Bu yazı Hürriyet Gösteri dergisinin Haziran-Temmuz-Ağustos 2009 tarihli 309. sayısında yayınlanmıştır)
* Koray Konuk, Karun’dan Karia’ya: Muharrem Kayhan Koleksiyonundan Erken Anadolu Sikkeleri, (iki dilde basım) (From Kroisos to Karia: Early Anatolian Coins from the Muharrem Kayhan Collection).Graphis Matbaası, Dağıtım Ege Yayınları, İstanbul 2003. 204 s. (230X285 mm)+3 harita.
|