Rotterdam’ın Her Yanı Deniz Müzesi
[Bu yazı Denizcilik Dergisi‘nin Mayıs-Haziran 2013 tarihli 63. sayısında yayımlanmıştır. Yazının bütün fotoğrafları yazarı tarafından çekilmiştir]Rotterdam, Avrupa’nın bu en büyük limanı, denizcilik tarihi yönünden de birçok ilgi çekici unsuru barındırır. Ama şileplerin uğradığı limanlarda kalış süresinin çok kısalması, öte yandan gittikçe genişleyen limanların kent merkezlerinden uzaklaşması gemi zabitan ve mürettebatının çoğu zaman gemiden çıkıp kentte dolaşmasını engelliyor. Örneğin Rotterdam’da, Nieuwe Waterveg’in denize kavuştuğu noktadaki Maasvlakte’de, diyelim ki Missisipi ya da Amazon havuzlarından birinde rıhtıma bağlı gemiden kente gitmek için hiçbir toplu taşım aracı bulunmaz ve mesafe de 50 km’den fazladır. Rotterdam’ın hemen içindeki rıhtımlara ancak gezi gemileri yanaşabilir. Dolayısıyla Rotterdam’ın denizcilik kültürüne ilişkin zenginliklerinden sanırım denizcilerden çok kent gezginleri yararlanabiliyor. Ren Nehri, Almanya’yı terkedip Hollanda topraklarında akmaya başladıktan sonra iki, hatta IJssel’i de sayarsanız üç kola ayrılır ve adını da birkaç kez değiştirir: İlkin Aşağı Ren’dir, sonra Lek olur, Rotterdam’ın içinden Nieuwe Maas adıyla geçer, sonra, akış aşağı yönde kısa bir mesafe için Scheur derler ona. Nihayet Nieuwe Waterweg (Yeni Su Yollu) adıyla Kuzey Denizine ulaşır. Ama o arada, bir yandan başka kollara bölünürken (bunlardan biri Waal’dir, ki o da, birçok başka akarsuyla birleşir, akış aşağı yönde başka adlara sahip olur), bir yandan da başka akarsuları bünyesine katar. Kısaca bu deltanın haritası, içinden çıkılacak gibi değildir. Deltanın tamamı, önemli bir bölümü insan müdahalesiyle yaratılmış, sayılamayacak kadar çok ada, akarsu, göl, kanal, havuzla doludur. Böyle olunca, deltada yeralan kentin kendisi de kanallarla, havuzlar ve göllerle bezelidir. Kaldı ki daha ötedeki Nieuwe Waterweg de artık doğal bir ırmak değil, ileri ölçüde ehlileştirilmiş bir kanaldır. Hatta Kuzey Denizinin suları yükselirse eğer, akış yukarı yönde olası tehlikeleri önlemek için onları durduracak dev mekanik kapaklar bile vardır üzerinde. Sonuçta su yolları, rıhtımlar ve havuzlar, dolayısıyla gemiler de, denizcilik tarihinden unsurlar da Rotterdam’ın her yerindedir. Oteldeki “Müze”Yeni Maas Irmağı kıyısında, Willems Rıhtımındaki bir otelde yer ayırtmıştım. Daha otele vardığımda kendimi bir deniz müzesinde buldum. Hotel Maritime’in girişinde bir camekân içinde 1950’li yılların zarif gemi çizgilerini taşıyan ve o yıllarda Hollanda ile Güneydoğu Asya ve Endonezya arasında sefer yapan bir yolcu gemisinin en az bir buçuk metre boyunda maketi sergileniyordu. Arkasındaki duvarı, Rotterdam Limanından, asansörlü bir demir köprünün büyük bir fotoğrafı kaplıyordu; kabul tezgâhının hemen yanındaysa iki yanındaki demir küreleri kaldırılmış bir manyetik pusula dolabı duruyordu. Odamın bir duvarında kırmızı bordalı bir tankerin, diğer duvarındaysa açık denizde yat yarışlarının bir fotoğrafı vardı. Akşama doğru otelin barına indiğimde gene gemi ve yat maketleriyle, ışıklı panolarda görkemli transatlantiklerin fotoğraflarıyla, duvarlarda pirinç lumbuz çerçeveleri ve kör kapaklarıyla karşılaştım. Tavan lambaları, tavana asılı bir dümen tekerinin üzerine yerleştirilmişti. Otelin kahvaltı salonun da benzer türden nesnelerle dolu olduğunu belirtmeye gerek yok. Ama o “deniz müzesi” otelde, o gece, en az dokuz aylık sözleşmelerinin sonunda ülkelerine dönmek üzere gemilerinden ayrılan Filipinli gemicilerin, herhalde yurtlarına ve evlerine kavuşmak üzere olmanın coşkusuyla, sabahın erken saatlerine kadar, çevre odalarda kalanları uyutmadıklarını belirtmek yerinde olur. Liman Müzesi Artık kentin tam orta yerinde kaldığından ve herhalde hayli sınırlı boyutları nedeniyle yükleme boşaltma için kullanılamayacak nitelikteki Leuvenhaven şimdi, liman müzesinin (Haven Museum) mekânıdır. Buranın rıhtımlarında, altlarından yük vagonları için demiryolu geçen ve kendileri de raylar üzerinde hareket eden, komuta mahalleri tek göz bir gecekondu büyüklüğünde vinçler görülür. Havuzlarında ise belki seksen doksan yaşlarında, belki daha da yaşlı uzun bacalı, balta başlı römorkörler ve yüzer maçunalar, mavnalar, kılavuz motorları, geçen yüzyılın ilk yarısına kadar kullanılagelmiş yayık tekneli yelkenli yük gemileri ve başka deniz araçları bağlıdır. Üstelik bunların büyükçe bir bölümü çalışır vaziyettedir. Nitekim belli dönemlerde bu römorkörlerle ve yelkenlilerle Yeni Maas Irmağı’nda ve Kuzey Denizi’nde yapılan seyirlere katılmak mümkündür. Liman müzesinde ayrıca eski bir fener gemisi ile 1868’de İskoçya’da inşa edilmiş buharlı savaş gemisi Buffel görülebilir. Fener gemisi bir yüzer lokanta olmuş ve kırmızı teknesi dışında bütün cazibesini yitirmiştir. Buffel’in tarihi ise öyle pek parlak askeri başarılarla dolu gibi görünmüyor. Hizmete girdikten sonra hemen hep aynı sularda, Kuzey Denizi’nde kalmış ve kısa süre sonra etkin hizmetten çekilerek eğitim gemisi, hattâ bahriye kışlası olarak kullanılmış. Ayrıca çok denizci bir tekne görünümüne sahip olmadığı izlenimi doğuyor. Ama gene de 2198 tonluk mahmuzlu savaş gemisi Buffel’in içini görmek, güvertesinde dolaşmak ilginçtir. Bunun için Liman Müzesinin hemen arkasındaki Deniz Müzesine giriş bileti almış olmak gerekiyor. Oysa Liman Müzesindeki diğer unsurlar için para ödenmiyor. Rıhtımlar üzerindeki kreynlerin hemen yanında günümüzde kullanılan lastik tekerlekli bir yük kutusu taşıyıcısı sergileniyor. Rıhtımda ayrıca eski bir gemi ana makinesi, çıpalar ve rıhtımlarda kullanılan araçlar bulunuyor. Rıhtımlar dışında, dubalı iskeleler üzerinden bu eski gemilerin arasında dolanmak çok keyifli. Ama ne yazık ki bu müzede, bir yandan arka plandaki yüksek yapılar nedeniyle, bir yandan da çok sıkışık biçimde bağlanmış olmaları nedeniyle bu ilginç gemileri ve diğer nesneleri fotoğraflamak çok güçleşiyor. Hiçbirini yalıtarak fotoğraflayamıyorsunuz. Hep başka görüntülerle üst üste geliyor. Deniz MüzesiLiman Müzesinin hemen arkasında, bu iş için inşa edilmişe benzeyen modern bir binada Maritiem Museum yeralır. Doğrusu istenirse bu müze ziyaretçide hayal kırıklığı yaratmıştır. Daha XVI. yüzyılda denizcileri, Willem Barentsz önderliğinde Kuzeydoğu geçidini zorlamış; XVII. yüzyılın başlarında, Doğu Hintelleri’nde büyük alanları sömürgeleştirmiş, en etkin Hintelleri kumpanyalarından birini, VOC’u kurmuş, o alanda İngiltere ve İspanya’yla yarışmış; Kuzey Atlantik’te İngiliz balina avcılarıyla rekabet etmiş, mare liberum doktrinini yaratmış; daha yakınlarda Batı Avrupa’yla Güneydoğu Asya ve Amerikalar arasında yolcu ve yük taşımacılığından önemli pay almış bir ülkenin böylesine önemli bir liman kentinde daha dolgun bir müze beklenirdi. Nitekim Amsterdam Deniz Müzesiyle karşılaştırıldığında da Rotterdam Deniz Müzesi hayli geride kalıyor. Müze interaktif olma iddiasında. Bu belki doğru, ama daha çok gençlere, hattâ çocuklara yönelik bir interaktivite izlenimini veriyor. Nitekim ziyaretim sırasında da hemen sadece küçük çocuklar vardı çevrede. İlginç sergiler düzenlendiği söyleniyor, belki bana rastlamadı. Öz olarak maketlere (gemi, liman, vinçler vd.) ve interaktif videolarla bilgilendirmeye dayalı. Vitrinlerde teşhir edilen bir iki atlas ve haritalar ile bir iki seyir aleti dışında gerçekten tarihi nesneler yok gibi. Bir duvarda, gemicilik ve seyir sanatının gelişimine ilişkin belki on beş metrelik bir pano dikkat çekiyor. Aslında çok ilginç, ama bu bir kitabın da konusu ve nesnesi olabilirdi. Merkator izdüşümünün ilkelerini açıklayan pano da öyle. Buna karşılık müzenin büyük bir kütüphanesi var. Bu kütüphanedeki koleksiyonların önemine ilişkin bazı bilgiler edinmiştim. Heyecanla kütüphaneye yöneldim: kapının üstünde bir yazı, doğal olarak Felemenkçe. Gene de sadece Cuma günleri halka açık olduğunu anlar gibi oluyorum. Bir hayal kırıklığı daha… Ama içerde insanlar var; herhalde görevliler ya da izinli araştırmacılar. Talihimi denemeye karar verdim. Niyetim, hiç olmazsa koleksiyonlarına ilişkin veri tabanını incelemek ve belki, hiçbir kitaba dokunmadan raflara şöyle bir bakmak için izin istemekti. Üst tarafı camlı çift kanattan oluşan kapıyı açıp girdim. Sağ tarafta dışardan görülmeyen büyükçe bir masanın çevresinde dizilmiş altı yedi kişinin biraz şaşkın ve sanki nerdeyse azarlayıcı bakışları anında bana çevrildi. Projelerimden vazgeçip, özür dileyip çıkmak zorunda kaldım. Deli ya da Büyük Petro AnıtıLimanlarda, şileplere binişte ve inişte, pasaport denetimi genelde gemiye gelen pasaport ya da hudut polislerince yapılır. Hollanda’da böyle değil. Bir şilebe binecek olan kişi aynı gün içinde, deniz hudut polisinin kentteki merkezine uğrayıp pasaportunu damgalatmalı ve gemiye binmelidir. Bunu daha önce İjmuiden’de öğrenmiştim. Rotterdam da aynı usul geçerliydi. Rotterdam’dan ayrılacağım günün sabahı, Sint Job Sokağı 6 numarada bulunan deniz hudut polisi merkezine gittim. Biraz Doğu Hintelleri biraz Afrika çizgileri taşıyan hayli koyu renkli, iri yarı bir polis pasaportumu aldı. “Hmmm, special passport!” deyip, yanındaki stajyere bu pasaportların vizeye tâbi olmadığını anlattı. Bir limanda, bu konuda bilgili bir polise ilk kez rastlıyordum. Ardından mesleğimi sordu ve bazı ek bilgiler istedi, sonra pasaportumu damgaladı. Artık gemiye binebilirdim. Ama geceyarısına kadar daha on dört saat sürem vardı. Otele yürüyerek döndüm, böylece Rotterdam’ın Yeni Maas kıyılarının birazını daha görmüş oldum. Daha da önemlisi, yolda, 17. yüzyılın sonlarında buraya denizcilik ve gemi inşası konusunda bilgilenmeye gelmiş olan Rus çarı Birinci Petro’nun bir heykeline rastlamamdı. Batılılar “Büyük” derken, bizim “Deli” diye nitelediğimiz, Rus imparatorluk donanmasının kurucusu, Çar Piotr Alekseyeviç Romanof, bir yandan Baltık Deniz’ini tutan İsveçlilere, bir yandan da Karadeniz’i tutan Osmanlılara karşı mücadele edebilmek için, Batı dünyasının sahip olduğu başka teknik becerilerin yanı sıra gemiciliğe de önem vermişti. Bu çar, 1697 yılında başladığı ve on sekiz ay süren Batı Avrupa yolculuğu sırasında dört ay süreyle, Hollanda’da, Doğu Hintelleri Kumpanyasının tersanesinde, (kimilerine göre) kimliğini saklayarak çalışmıştır. XIX. yüzyıl Alman bestecisi Albert Lortzing’in Zar und Zimmermann (Çar ve Dülger) adlı eğlenceli operasının konusunu oluşturan bu serüvenden dönüşünde, Çar, o tersaneden ve Hollanda’nın başka yerlerinden birçok gemi yapım ustasını da beraberinde Rusya’ya götürür ve gittikçe güçlenecek –ama geçen yüzyılın başlarında emperyal soyunun, Romanof’ların sonunu getirecek devrimde önemli rolleri de olacak– donanmasını geliştirmeyi sürdürür. Rusya Federasyonu’nun Rotterdam kentine armağanı bu anıt, bir yandan Rusların vefasını, bir yandan da Hollandalıların gemicilik geçmişlerinden duydukları gururun simgesi gibidir. Yat Limanında İşlev Değiştirmiş Eski Ticari TeknelerÇar Birinci Piotr heykelinin önünden Yeni Maas kıyısı boyunca doğuya doğru biraz ilerlenirse, Veerhaven yat limanına ulaşılır. Bu yat limanında gümümüzün görkemli motoryatlarına pek rastlanmaz. Gerçi hayli küçüklerinden tek tük vardır. Ama kimi kıçtankara bağlanmış, kimi –daha büyükleri– rıhtıma aborda teknelerin büyük çoğunluğu eski yelkenli yük ya da balıkçı gemilerinden gezi teknesine dönüştürülmüş, denizde güvenlik gereği yapılan değişiklikler ve eklenen donanımlar dışında, niteliklerini ve tarihi özelliklerini bir ölçüde muhafaza eden, kimi ahşap, kimi sac, hemen hepsi iki direkli ve sübye armalı teknelerdir. Çoğunluğu geçen yüzyılın ilk yirmi otuz yılında inşa edilmiş gibi duran, “lugger” ya da uskuna denebilecek türde güzel gemiler. Veerhaven yat limanının çevresinden dolandım. Gemilerin kiminde herhangi bir hareket hazırlığı olmaksızın sahipleri ve konuklarının bulunduğu görülüyordu. Güneşli ve bu iklimler için iyice sıcak bir yaz sabahında, oturuşlarından, çevreye bakışlarından kadehlerini tutuşlarından anlaşıldığı kadarıyla “mutlu Hollandalılar” güzel biralarını yudumlamaktaydı. Yat limanının bir de eski tarzda, biblo gibi bir yönetim binası var. Önünde biraz oyalandıktan sonra “Müze” otele döndüm. Tenha sokak ve kıyılarda, parklar ve bahçeler boyunca keyifli bir yürüyüştü. S/S RotterdamEn parlak dönemini geçen yüzyılda iki büyük savaş arasında geçirmiş “okyanus aşar” gemilerin, transatlantiklerin ya da liner’ların geç örneklerinden biri S/S Rotterdam’dır. 1959 yılında hizmete girmiş bu gemi, kıtalararası yolculuklarda uçağın egemenliğinin kesinleşmesiyle 1969 yılında gezi gemisine[1] dönüştürülmüş elli yıl kadar denizlerde seyirden sonra, Rotterdam limanının, şehir içindeki havuzlarından birinin rıhtımına bir daha çözülmemek üzere palamarlanmıştır. Şimdi bir otel ve müze olarak su üstündedir. Yanı sıra her gün onlarca ziyaretçisi oluyor. Ziyaretçiler, gemiye yüzme havuzunun bulunduğu ve zemini tik ağacından üretilmiş keresteyle döşenmiş gezinti güvertesinden girdiklerinde, ahşapları beyazlaşmış şezlonglar ile yanlarındaki sehpaları görünce bir an için gerçekten altmış yıl öncesinin gemi güvertesinde buluyor kendini. Ama ne yazık ki bu izlenim sürekli olamıyor. Gezilebilen kimi salonlar, kaptan köşkü, seyir ya da köprü güvertesindeki zabitan kamaraları, kapalı yüzme havuzu dışında, geminin içinin, hemen tamamıyla yenilendiği anlaşılıyor. Ve örneğin, dönemin bir yolcu kamarasını, gerçek möbleleriyle bulmak mümkün değil. Ziyaretçilere de hizmet veren yemek salonlarından biri, günümüzde sanki moda olmuş gibi görünen, tavanda açıktan geçen muhtelif tesisat borularıyla, kompozit malzemeden masa ve iskemleleriyle, bir “fast food” lokantası izlenimi veriyor. Ama kaptan köşkünde, durum farklı: orada tam tersi bir işlemle, bu gemi, 2000’li yıllara kadar kullanıldığına göre mutlaka bulunuyor olması gereken bazı seyir aletleri kaldırılmış,
eskiler muhafaza edilmiş. Orada yeniden 1950’lerdesiniz. Biri iskele biri sancakta iki makine telgrafı, oldukça ilkel bir radar monitörü ve köşke bitişik radyo-telegraf zabitinin çalışma odası bu izlenimi destekliyor. Harita odası, sekstantla ve kronometreyle mevki tayin edilen, GPS öncesi seyir döneminin objeleri ve özelliklerini taşıyor. S/S Rotterdam’da dört saatten fazla zaman geçirdim. Ama eski bir gemide miydim, yoksa aşırı yenilemeyle biraz kitch bir dev oyuncak haline gelmiş bir maketin içinde miydim? Kararsızım. Gemide her şeyin pırıl pırıl olması da sanırım bu tereddütü besliyordu. İnşa Halinde Bir Replika8 numaralı tramvay sizi kent merkezinden Westzeedijk bulvarına götürür. Hoochstraat durağında inmeli sonra karşıya, ırmak tarafına geçip sağa sapmalısınız; yüz elli metre kadar ilerde De Delft adlı bir XVIII. yüzyıl savaş gemisi replikasının inşa edildiği tersaneye varırsınız. Bu geminin aslı, 1782-1783 yıllarında gene burada, Delft’te, inşa edilmişti. İki güverteli ve 60 toplu, 63 metre boyunda De Delft, Felemenk Doğu Hintelleri Kumpanyasının (VOC) ticaret gemilerini koruma görevi yapıyordu. 1797 yılında Hollanda kıyılarında İngiliz ve Hollanda donanması arasındaki savaşta batmıştır. 1977’de Scheweningen açıklarında bulanan enkazdan bazı parçalar bu tersane-müzede sergilenmektedir. Replikanın inşaatına 2001 yılında başlanmış. On bir yıl sonra gördüğümde, omurgasının üzerinde hemen bütün postalarıyla baş ve kıç bodoslamaları tamamlanmış, bordanın içe doğru voltası belirginleşmiş, pruva heykeli yerine yerleştirilmişti. Tamamlanmasının hayli zaman alacağı anlaşılıyor. Tersane-müzeyi gezdiren emekli gemi inşa mühendisi, hızar yeri ve atölyelerin aynı zamanda bir eğitim merkezi olduğunu ve beklenileceği gibi kaynak bulmadaki güçlüklerini anlattı. Atölyeleri gezdirdi. Bunlardan ahşap atölyesinde dört beş gönüllü çalışmaktaydı. Geminin serenleri, filika veya şalupaları gibi büyükçe unsurlarla, kıç aynasının ahşap süslemeleri, makaralar ve boğatalar ve başka küçük parçaları üretiyorlardı. Atölyeyle müze iç içe geçmiş durumda. Vitrinlerde batık De Delft’ten çıkarılmış ahşap ve metal nesneler sergileniyor. Gönüllü emekli gemi inşa mühendisinin heyecanını, projeye bağlılığını hayranlıkla izledim. Ama gemi replikaları konusunda biraz tereddütlüyüm. Bazı çekinceler ileri sürülebilir gibi geliyor. Örneğin Amsterdam Deniz Müzesinin rıhtımında sergilenen Amsterdam, kesinlikle bir oyuncak izlenimini veriyor. Ama De Delft hele bir bitsin ve denize indirilsin. Bakarsınız hayranlık uyandırır. Her kentin, gözlemcisine göre değişen güzellikleri ve çekici özellikleri var. Farklı gezginler aynı kentte çok değişik şeyler görüyor; her birinin atladığı çok şey de oluyor. O nedenle Rotterdam’da gemicilik tarihine ilişkin unsurlar yukarda aktarılanlardan ibaret değildir hiç şüphesiz.
[1] Gezi gemisi tamlaması pekâlâ, “cruise ship” ya da “bateau de croisière” sözcüklerinden yanlış telaffuz ve imlayla bozarak kullandığımız tuhaf sözcüklerin yerine ikame edilebilir. <geri
|