İzmir’de Deniz Kültürü Birikimleri
Bu yazı Denizcilik Dergisi’nin Mart Nisan 2015 tarihli 73. sayısında (s. 88-91) yayınlanmıştır. Pasaport’tan Konak Meydanı’na doğru, eski fotoğraflarda ince bacalı yüksek bordalı buharlı şileplerin birbiri yanısıra kıçtankara etmiş göründüğü tarihi rıhtımda yürürken, iki motorlu yatın ve bir kıyı emniyet botunun önünden geçtikten sonra bir şehir hatları vapuru gördüm: Rıhtıma bağlı bir pontona aborda etmiş M/V Zübeyde Hanım. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün eğitim ve müze gemisi. Hiç beklemediğiniz anda önünüze çıkan bir deniz müzesi! Oradan geçtiğim saatte kapanmıştı. Ertesi sabah ilk ziyaretçisi ben oldum. M/V Zübeyde Hanım (eski adı Rumeli Kavağı) 1987 yılında Haliç tersanesinde inşa edilmiş bir gemi. Ama önemli bir özelliği, bir dönem büyük umutlar yaratmış, sonra da vazgeçilmiş başarılı bir girişimin, Pendik Sulzer Diesel motor fabrikasının ürünü iki makineyle donatılmış oluşu. Bu gemi halen faal ve içindeki müze de bir bakıma yüzer müze olarak düşünülmüş. İstanbul’dan İzmir’e kendi makinesiyle gelmiş. Buradan sonra da herhalde başka limanlarda, başka rıhtımlara bağlanacak. Ana güvertede kıç taraftaki salon müzenin ana sergi salonu gibi görünüyor. Yüksek eşikli kapıdan girince salonun iki yanında ve ortasındaki camekânlarda, Osmanlı donanmasına bağlı Tahlisiye İdaresi’nin kurulduğu 1869 yılından başlayarak kullanılan araçlar ve gereçlerden örnekler sunuluyor. Ayrıca camekânların dışında da kimi müzelik malzeme sergilenmiş. Bunlar arasında kıyı feneri döndürme düzeneği ve fener mercekleri, bir makine telgrafı ile “Amiral FitzRoy’un Fırtına barometresi” görülüyor. Yolcusu Charles Darwin sayesinde tarihe geçen Beagle gemisinin ünlü açınsama seferinin (1831-1835) kaptanı FitzRoy, tasarladığı bu aletle, kapalı ama saydam bir haznede saf su ve bazı kimyasallardan oluşan sıvının billurlaşmasına bakarak fırtınanın tahmin edilebileceğini savunmuştu. Gerçi sonradan yapılan deneylerde bu beklentinin gerçekçi olmadığı ortaya çıktı. Ama o arada bu cihazı üretip satanlar hayli yol almışlardı. Bunların yanında, birkaç borda feneri, dümen dolabı ile sandığı içinde bir kalorimetre cihazı görülüyor. Bu cihazın çalışma esasını açıklayan levha başlı başına ilginç bir nesne. Eski yazıdan dönüştürüldüğü anlaşılan metinden bir örnek şu: “Tomson kalorimetresi esası malümülmiktar ve vezinde kömür nümunesinin oksijen mahküti (?) muvacehesinde yakarak miktarı malüm suyun teshini ve ona verdiği hareketin takdiri üzerine müessestir.” Açıklama levhasından aynen alınmış ve eski yazının yer yer yanlış okunduğunu gösteren bu cümle, günümüzün diline şöyle çevrilebilir: “Thompson kalorimetresinin esası belli bir miktar ve ağırlıkta kömür örneğinin yakılarak belli miktarda suyun ısıtılması ve ona verdiği ısının ölçümü üzerine kuruludur.” Levhada cihazın çalışma esası belirtiliyor da, herhangi bir kömür örneğinin kalorisinin ölçülmesine, kurtarma eylemleri ile ilgili olarak neden başvurulduğu belirtilmiyor. Camekânlarda, kurtarma eyleminde kullanılmış araçlar görülüyor. İşaret fişekleri ve tabancaları, gemiye bağlanacak varagele halatı için kılavuz görevi yapacak savlo (ince halat ya da kalın ip) fırlatma roketleri, madeni “hartuç” (fişek-mermi) kutusu, pirinç megafon, kamçılı varagele makarası, yoma (kalın halat) makası; ayrıca keski, bıçak, çekiç kavela gibi el aletleri… Geminin üst güvertesindeyse biri eskice, çoğu yeni kurtarma ve yangın söndürme gemileri maketi yer alıyor. Ayrıca bazı tarihi fotoğraflar da var. Sergilenen malzemeler her ne kadar 1869’dan bu yana kullanılan malzemeler olarak sunuluyor olsa da çoğunlukla hayli yakın zamanlara ait oldukları anlaşılıyor. Örneğin 1869-1900 yılları arasında kullanıldığı belirtilen nesneler arasında, üzerinde Lâtin harfleriyle yazılmış Türkçe metin bulunanlar var (varagele yomasının nasıl bağlanacağına ilişkin talimat). Öte yandan Türkçe ve İngilizce açıklayıcı levhalar konulmuş ama bunların niteliği ciddi bir gözden geçirmeyi gerektiriyor. Ayrıca ziyaretçilere dağıtılacak tek yapraklı bir açıklayıcı broşür de çok yararlı olacaktır. Ama bu yeni bir girişimdir. Şurası eksik, burası hatalı diye küçümsememek gerekir. Ben kendi payıma, “rıhtımda yürürken karşıma çıkan” bu müze gemiden çok memnun ayrıldım. * * * İzmir’de denizcilikle ilgili bir başka ilginç kurum Arkas Deniz Tarihi Merkezi. Bornova’da 19. yüzyılda inşa edilmiş bir kâgir konakta yeralıyor. Bu merkezin kökeninde, Armatör Lucien Arkas’ın, gemi maketleri merakı sonucunda oluşturduğu koleksiyonun bulunduğu belirtiliyor. Gemi maketlerinin dışında, denizi ve gemileri konu alan, büyükçe bölümü yabancı ressamların eseri çok sayıda tablo ile birlikte, gemilerde kullanılmış kimi aletler ve cihazlar da sergileniyor. Merkezde doksan kadar gemi maketi var. Ama anlaşıldığı kadarıyla bunların çok büyük bir bölümü yakın zamanlarda gemi modelcilerine yaptırılmış eserler. Nitekim Arkas koleksiyonu, çok uzun bir zaman aralığında seyretmiş ve çoğu tarihe geçmiş “ünlü” gemileri kuşatma amacıyla planlanmış izlenimi veriyor. Bu maketlerle Nil Irmağı’nda MÖ 12. yüzyılda seyreden gemiden, Arkas Denizcilik Şirketinin 2011 yılında hizmete giren Gülbeniz A. kutuyük gemisine kadar 3200 küsur yıllık bir süre kuşatılıyor. Eski gemilerin, örneğin Nil teknesinin ya da Roma kürekli gemilerinin, hattâ Yeni Çağ başlangıcındaki karavela ve nau’ların bile plânları günümüze kalmamıştır. Dolayısıyla bunlar ikincil tasvirlerden türetilmiştir ve ne ölçüde gerçeğe uygun oldukları bazen tartışılır. Ama ne olursa olsun gemi maketleri, -belki biraz oyuncak trenler gibi- kimilerini çok cezbeder. Arkas Deniz Tarihi Merkezindeki maketleri keyifle uzun uzun inceledim. Bir iki tanesinde sanki ölçek sorunu var gibi geldi bana. Bu sadece bir izlenim, kaldı ki bir modelcinin ölçek yanlışı yapması da küçük bir olasılık. Ama örneğin Gülcemal’in teknesi bilinen fotoğraflarında göründüğünden daha kısa gibi geldi. Wisteria adlı hastane gemisi de öyle. Belki, özelikle bu ikincisinde, bazı küçük ayrıntılar için kullanılan malzemenin niteliği de bu izlenimi veriyor olabilir. Buna karşılık büyük yelkenliler Constitution, Cutty Sark ile Loire buharlısı ve işte 1950-60’ların Denizli şilebi pek incelikli maketler. Constitution’ın, bordanın içeri doğru voltasını, alt güvertelerini ve taş safrasını gösteren kesiti çok bilgilendirici. Koleksiyonda ayrıca S/S Ankara ve S/S Bandırma gibi Türk denizcilik tarihinin bazı simge gemilerinin maketleri bulunuyor. Usta ellerin ürünü bu maketler akla bir soru getiriyor: Günümüzde üç boyutlu “baskı” sağlayan cihazların kullanımı acaba bu modelciliği nasıl etkileyecek? Arkas Deniz Tarihi Merkezi’nde pek güzel tablolar sergileniyor. Bu kanımca daha da değerli bir koleksiyon; 19 ve 20. yüzyıllarda üretilmiş eserlerden oluşuyor. Birleşik Krallık’ın “Kraliyet Bahriye Ressamları Topluluğu” üyesi iki ressam, Derek Gardner (1914-2007) ve Franck H. Mason (1875-1965) ile başka eserleri Greenwich’teki Ulusal Bahriye Müzesi’nde de sergilenen Charles E. Dixon (1872-1934) bunların önde gelenleri. Tablolar arasında Avusturalyalı A. J. W. Burgess’ın “Çekici ile Pazarlık” adlı tablosu en beğendiklerimden biriydi. Ustalıkla, ışığa karşı işlenmiş bir tablo. Türk ressamlarından Diyarbakırlı Tahsin (1875-1937), Sami Yetik (1878-1945) ve İsmail Hakkı’nın (1863-1926) üç güzel tablosu da koleksiyonda yer alıyor. Bu sonuncusunun açıklayıcı levhasında bir hata mı var? Ayrıca baskı gravürler, tarihi harita ve resimler, taşıma belgeleri vs. görülebiliyor. Koleksiyonda, Avrupa’daki açık artırmalarda eserleri çok yüksek fiyatlarla alıcı bulan Fransız “Resmi Bahriye Ressamı” (Peintre officiel de la marine) unvanlı P. Durand-Coupel’in de (1901-1987) üç eseri bulunuyor. Fransa’da bu unvan, uzatılabilir üç yıllık bir süre için ve aynı anda en çok yirmi ressama –son yıllarda bir iki fotoğrafçı, illüstratör ve heykeltraşa da– veriliyor. Bu seçkin ve seçilmiş ressamlar devletten herhangi bir maaş almıyorlar sadece tablolarına attıkları imzanın yanına bir de çıpa çizme ve donanma gemilerinde sefere çıkma, üniforma giyme, üslerde ve tersanelerde, limanlarda, rıhtımlarda çalışma ayrıcalığına sahipler. Bir de toplu olarak sergiler açmaları sağlanıyor. Ayrıca ticaret bahriyesine ilişkin çalışmalar da yapıyorlar. Sonuç olarak denizle, denizcilikle ilgili hayranlık uyandırıcı ürünler birikimi oluşuyor. Ülkemizde benzer bir uygulama Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından 1999 yılında başlatılmıştı. Ancak alınan sonuçlar kamuoyuna çok fazla yansımış değildir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nca yayımlanan bir kitapta, “Bahriye Ressamı” ünvanlı iki ressamın sekiz eserine yer veriliyor.[1] Ama bu eserlerden hiçbiri doğrudan bahriye ile ilgili değildir. Oysa bunların günümüzün bahriyesinden tanıklıklar içermesi beklenir. Türk donanmasının ve ticaret bahriyesinin geçmişine ilişkin görsel malzemelerin –tablo ve fotoğraflar– pek yeterli olmadığı bilinir. Günümüzün gemileri ve bunların faaliyetlerine ilişkin fotoğraf arşivinin güçlendiği belki söylenebilir ama resim açısından zafiyet sürmektedir. Yukarda anımsanan uygulama –ressamlara gemide ve denizde çalışma olanağı verilmesi- hattâ denizcilik şirketleri için de bir esin kaynağı olabilir mi?[2] Söz konusu merkezde sergilenen son bir malzeme kategorisi “gemi antikaları” olarak sunuluyor. Bunlar arasında seyirle ilgili büyük objeler olarak makine telgrafları, miyar pusulası ve dümen dolabı; daha küçük objeler arasındaysa, sekstant, dürbün, kronometre, parakete ve diğerleri var. Ayrıca pirinç lumbuz çemberi ve kör kapağı, makara, kampana, fener gibi gemi aksesuarları sergileniyor. Bunlar arasında körüklü seyyar sis düdüğünün nadir bir nesne olduğunu sanıyorum. Ayrıca gemilerin yapıldığı tersaneyi, tarihini gösteren çok sayıda gemi kimlik levhaları ile bir merdiven duvarında sergilenen ticaret gemilerinin tanıtıcı madeni reklâm levhaları koleksiyonu merkezin varlığı arasında. Bu kadar malzeme, aslında çok da büyük sayılamayacak bir konağın üç katında sergileniyor. Dolayısıyla biraz sıkışıklık yok değil. Ama çok bakımlı ve aydınlık –ısı yaymayan özel led lambalar kullanılmış– bir mekân. Ne yazık ki, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün eğitim/müze gemisinde olduğu gibi, burada da tek yapraklı da olsa, ziyaretçiye verilecek, tanıtıcı bir broşür yok.[3] Bu iki sergi/müzede ziyaretçi istatistikleri tutuluyor. Bunların girişimleri teşvik edecek değerlere ulaşmış olduğunu tahmin ediyorum. * * * İzmir’de gördüğüm bu iki sergi/müze, kalıcı işler yapmanın ve bunu “kendiliğinden” gerçekleştirmenin güzel örnekleri. Ne Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün ne de Armatör Lucien Arkas’ın böyle işlere girişmelerini zorlayacak bir neden vardı. Bunlar, mutluluk veren, şükran duygusu uyandıran içten girişimlerdir ve çok değerli hizmetlerdir. Uzun ömürlü olmaları umulur, temenni edilir. ÖB 19.XI.2014 [1] Engin Özdeniz, Türk Deniz Subayı Ressamları, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yayını, İstanbul 2000. s. 191-194. ⇑ [2] Örneğin Avustralyalı Ressam Emmelene Landon’ın CMA-CGM şirketinin iki kutuyük gemisiyle yaptığı bir çember seyri çok güzel bir albümün yayınlanmasına yolaçmıştır: Le Tour du monde en porte-conteneur, Gallimard, Paris 2003. 94 s. ⇑ [3] Aslında, Merkez hakkında bilgi veren, kat plânlarını içeren ve sergilenen eserlerden örnekler sunan 74 sayfalık, özenle basılmış bir tanıtım kitabı var (Arkas Deniz Tarihi Merkezi, Mayıs 2012. -Basıldığı yer belirtilmemiş-) Ama bu yayın, anlaşıldığı kadarıyla sadece bazı ziyaretçilere verilebiliyor. ⇑ |