ARTE Kanalı’nda Aya Sofya Belgeseli Konusunda
ARTE televizyon kanalında geçen Eylül ayında yayınlanmış, “Ebedi Anıtlar: İstanbul’da Aya Sofya” konulu belgeseli, yayınlanışından üç hafta kadar sonra Youtube’ta izledim.[1] Gerçekten mükemmel bir çalışma olduğu görüşündeyim. Bu belgesel sadece varolan bir anıtsal yapının tanıtımından ibaret değil. Bu anıtın korunması için sarfedilen çabaları da, üstelik artsüremsel (diachronique) biçimde sergilemesi; öte yandan geleceğini sorgulaması ve eserin gerçek anlamda bir “ortak uygarlık” eseri oluşunu vurgulaması nedeniyle çok değerli olduğu kanısındayım.
Bir yanda mozaik bir yanda da hat sanatı konusunda az sözle çok şey öğretmesi ve bir İtalyan mozaik uzmanı ile bir Türk hattatının çalışmalarını açıklayıcı olarak kullanmasıyla da değer kazanıyor. İstanbul Şehir Üniversitesi’nden Bay İrwin Cemil Schick’in yorumlarıysa üstün bir süzülmüşlük gösteriyor. Özellikle üst üste gelmiş Hıristiyan ve İslam sanat eserlerinden hangisine öncelik verileceği dilemmasına getirdiği yorum ve verdiği örnek (eski bir ikona üzerine “mesela bir Rembrant” tablosunun boyanmış olması varsayımı) hayranlık uyandırıyor. Pennsylvania Üniversitesi’nden Bay Robert Ousterhout da (daha genel ve dolayısıyla daha yüzeysel olmakla birlikte) orientalisme’in hayli dışına çıkabilen, olgusal bilgiler veriyor. Bu belgeseli izledikten sonra, hemen gidip Aya Sofya’yı (belki 30 yıl sonra) yeniden gezmek isteği duydum. Ankara’da yaşıyor olmaktan ötürü sadece erteledim. Belgeselde öne çıkan ikincil mesajlardan bizim için önemli ikisini vurgulamak isterim. Bunlardan biri onur verici, diğeriyse düşündürücüdür: Sultan Abdülmecit zamanında İsviçreli mimar Fossati, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaysa Amerikalı Thomas Whitemore gibi yabancı uzmanların yerine artık yapıtın yaşatılması çabalarının Türk uzmanlarca ve ulusal kaynaklar kullanılarak yürütülüyor olması gurur veriyor. Buna karşılık Fatih ve Kanuni dönemlerinde, hattâ daha sonraları cami olmasına rağmen, içindeki Hıristiyan sanatına ilişkin unsurlar muhafaza edilirken, bunların ancak 18. yüzyılda, demek ki Osmanlı’nın çöküş döneminde kapatılması gibi; Cumhuriyet’in ilk yıllarında iki dine ortak bir kültür yapısı olarak müzeye çevrilmişken, 80 yıl kadar sonra, bir başka dönemde tekrar camiye dönüştürülmesi girişimleri ise düşündürücü olduğu kadar kaygı vericidir. Sadece işlev değişikliği yönünden değil, açığa çıkardığı daha derin ve umutsuz bir sürecin başlangıcını işaret ettiği için.
Bu anıtta ve daha birçok başkalarında 8. yüzyılda “tasvir kırıcıları” (iconaclaste) yıkımının tekrarını 21. yüzyılda yaşayabilme olasılığı bir kâbustur. Son bir nokta: birçok programında Türkiye ve Türkler konusunda pek yansız olduğu ve olumlu yaklaştığı izlenimini vermeyen, hayli önyargılı Batı Avrupa inteligentsia’sı kalıplarındaki Alman-Fransız Ortak ARTE kanalının bu programı, bu kez dengeli bir tavır sergilemesi açısından da ilginç görünmüştür. ÖB 15. 10. 2014 1. Monuments éternels Arte – Sainte-Sophie à Istanbul http://www.youtube.com/watch?v=-t_NJF3zeHA&feature=youtu.be <geri Bu yazıda yeralan fotoğraflar Tahsin Aydoğmuş’un Aya Sofya adlı albümünden alınmıştır. İstanbul 2008.
. |