Buz Okyanusu’nda Yürümek
Geçen yüzyılın sonlarında etkisini duyurmaya başlayan iklim değişikliği nedeniyle bugün, Kuzeydoğu Geçidi’nde seyir kolaylaşmış hattâ buzkıran gemilerinin kılavuzluğunda artık her mevsim aşılabilir hale gelmiştir. ((Bu yazı, Yeni Deniz Mecmuası’nın Mart 2016 tarihli birinci sayısında yayımlanırken, derginin editörü tarafından gözden geçirilişi sırasında büyük ölçüde sakatlanmıştır. Dolayısıyla herhangi bir alıntı ya da atıf için, anılan dergide yayımlanmış metin değil bu web sayfasındaki metin tercih edilmelidir.)) Ama geçidi kuzeyden kuşatan buzla ve denizler, Avrasya’nın kuzeyinden Çin’e ulaşma çabalarının başladığı 16. yüzyılın sonundan itibaren birçok geminin, gemicinin, kâşifin, bilginin, avcının, balinacının ölümüne sahne olmuştur. Kuzeybatı Geçidi için de, orada daha az gemi kazaya uğramış, batmış olsa bile aynı durum sözkonusudur. Ama bu kazazedelerden bir bölümü doğayla inanılmaz mücadeleler sonunda hayranlık verici biçimde hayatta kalmayı başarmışlardı. Beyaz Ölümün Ülkesinde adlı kitapta, ((Valerian Albanov, Beyaz Ölümün Ülkesinde, (Çev. Devrim Denizci), MB Yayınları, İstanbul 2006, 160 s.)) bu sularda ya da buzlada yokolmuş gemilerden birinin, hem yelkenli hem de buharlı gemi Sviyataya Anna’nın (Azize Anna), buzlada yokolmazdan önce sürüklenişi sırasında, ikinci kaptanı Valerian Albanov’un mürettebattan on üç kişiyle birlikte gemiyi terkedip buzla üstünde yürüyerek Franz Joseph Toprakları’na ulaşma çabası aktarılmaktadır. 10 Nisan 1914 günü gemiden ayrılan on dört kişiden sadece ikisi, 9 Temmuz günü Franz Joseph Toprakları’nın en güneyinde bir adadaki Flora Burnu’na ulaşır. 20 Temmuz tarihinde de Sviyatoy Foka (Aziz Fokas) gemisi tarafından kurtarılırlar. İlginç bir benzerlik, onlardan on sekiz yıl önce, gene buzla üzerinden kıtaya ulaşmaya çalışan Fridtjof Nansen ile Hjalmar Johansen de aynı yerde, Flora Burnu’nda İngiliz kâşif Frederick Jackson tarafından kurtarılmışlardı.
İkinci kaptan Albanov, sadece güçlü iradesi ve önderlik yeteneği ile değil, aynı zamanda ciddi bir psikolojik gözlem ve güçlü yazı yeteneğiyle de öne çıkmaktadır. Metin ayrıca mesleki yeteneklerinin çok gelişkin olduğunu kanıtlamaktadır. Oldukça zor meteorolojik koşullarda bulundukları yerlemi ve buzlanın devinim yönünü belirleyebilmesi ve özellikle kuzeysel iklimlere ilişkin gökyüzü, bulut ve ışık gözlemleri ve bunların kayda geçiriliş biçimi hayranlık vericidir. Avladıkları hayvanların midesinden çıkanlara dikkat edecek ve bundan sonuçlar çıkaracak kadar ussal bir yaklaşımı vardır. Bu özellikleri sayesinde V. Albanov, buzla kaplı kuzeysel sularda talihi düz gitmiş “zoraki yayalardan” biri olarak kutup tarihinde yeralıyor. Oysa Albanov’un serüveni ve kitabı, kutup seferleri/araştırmaları literatürü içinde uzun süre hayli geri planda kalmıştır. 1917’de Petrograd’da (Sankt Peterburg) yayımlanır. İki savaş arasında Almanca ve Fransızca’ya çevrilmiş olduğu anlaşılıyor. Ama İngilizce yayınlanması ve böylece yaygın biçimde bilinir hale gelmesi –ve muhtemelen bu sayede Türkçe yayınlanması– için 21. yüzyılı beklemek gerekmiştir. (İngilizce ilk basım 2001). Albanov’un metninde geminin armatörü ve süvarisi Brusilov’a, ve yolculuğun başlangıcı ve iki yıl kadar buzlada sürüklenişine ilişkin bilgi bulunmuyor. Bu bilgileri, kitabın başına eklenen bir önsözden öğreniyoruz. Sonsözdeyse metnin yazılışı, yayınlanışına ilişkin bilgiler yeralıyor. Ama bu önsöz ve sonsöz imzasız. Ayrıca metne eklendiği anlaşılan açıklayıcı dipnotların da yazarı belirtilmiyor Çevirmen mi yazdı, yoksa yayıncı mı? Belli değil. Kitabın hangi dilden çevrildiği de açıklanmamış. İngilizceden çevrildiği tahmin edilebiliyor. Öte yandan İngilizce basımında David Roberts imzalı uzun bir giriş ve hayli kapsamlı bir sonsöz olduğu anlaşılıyor. Belki o metinlerin de çevrilerek eklenmesi iyi olurdu. Acaba telif hakları sorunu mu engel oldu? Bu editoryal noktalar bir yana bırakılırsa, kitabın Türkçe çevirisinin başarılı olduğunu belirtmek gerekir. Ülkemizin coğrafi konumu nedeniyle, buza, buzlaya, buzula, ilişkin Türkçe sözcük dağarcığının çok gelişmiş olmadığı doğrudur. Çevirmen Devrim Denizci’nin bu zorluğu yaşadığı ama aştığı da görülüyor. Buna karşılık geminin adının İngilizce değil de Rusça okunduğu biçimiyle yazılması tercih edilebilirdi. Bir hatayı da işaret etmek gerek: 11 sayılı dipnotta derisi, dişleri, iriliği tarif edilen ve Türkçe’de denizaygırı olarak da bilindiği belirtilen iki yaşamlı memeli ile ona atfedilen Lâtince ad birbiriyle uyuşmuyor. Denizaygırının (morsun) Lâtince adı Erignatus barbatus değil Rosmarus odobenus’tur. Bu birincisi sakallı fokun bilimsel adıdır. Böylece kuzeysel suların iki önemli yüzgeçayaklı memelisi birbirine karıştırılıyor. Bu da bir soruya yolaçıyor: Albanov ve arkadaşlarının vurdukları, yedikleri, kimi zaman onları tehlikeye düşüren hangisiydi? Kitap görsellerle zenginleşmiş; yazarın, kurtulan ikinci denizcinin, Sviyataya Anna’nın fotoğrafları ile özellikle kuzeysel denizlere ve Franz Joseph Toprakları’na ait üç harita çok yararlı ekler. Yazarı belirtilmeyen açıklayıcı dipnotlar da öyle. Böylece Türkçe’de pek dolgun olmayan, Kuzey Buz Okyanusu ve bitişik denizlere ilişkin yayınlara değerli bir kitap eklenmiş oluyor. Sevindiricidir. Yanılmıyorsam eğer, buzla üzerindeki zorunlu ve zorlu yürüyüşler konusunda Türkçe’de bu sadece ikinci kitap. Bu iki güzel kitabın varlığından iki dostum sayesinde haberdar oldum. Talât Söğütlü ve Aysun Tokatlıoğlu. Üstelik Talât, sadece S. A. Andrée’nin anılarının Türkçe basımının varlığını duyurmakla yetinmedi. 83 yıl önce basılmış bu eski kitabın, çevirmeninin kardeşine imzalayarak armağan ettiği nüshayı da bir sahafta bulup bana armağan etti. Bu vesileyle her ikisine de teşekkürler. (3 Aralık 2014)
|